büyüyen çevre sorunları

büyüyen çevre sorunları

büyüyen çevre sorunları

 



KÜRESEL KORONA SALGINI ÇEVRE SORUNLARININ BİR YANSIMASIDIR

Çevre sorunları insanın doğayla etkileşimi ile başlamıştır. Doğa, son derece kırılgan bir yapıdadır. Ne var ki sanayi devriminde oluşan çevresel sorunlar, küreselleşmenin yarattığı yağma ile bu kırılgan yapı, daha da derinden etkilenmiştir. ‘Mağara yaşamından yüzlerce katlı gökdelenlere, avcılık ve toplayıcılıktan devasa lüks restoranlara, ok fırlatmaktan kıtalar arası balistik füzelere, uçurtmadan uzay gemilerine ulaşıldı. Öküz ile çekilen kağnılardan, saate 500 km hızla giden trenler yapıldı. Sal’dan, uçak gemilerine, kuşdili ile haberleşmeden, gelişmiş elektronik ortamda cep telefonu ile haberleşmeye varıldı’. ‘İnsanlığın en büyük gereksinimi enerjidir’ denilerek plansız-programsız HES’ler, termik ya da nükleer santraller inşa edildi. Elbette tüm bu faaliyetlerin bir bedeli olmalıydı. Ve bu bedel özetle: 

  • ‘Dünya’ya her 20 dakikada 3500 yeni doğan bebek katılırken bir ya da birden fazla hayvan/bitki türü yok olmaktadır. Bu da yılda yaklaşık 27000 türün yok olması demektir.
  • Tüm dünyada tatlı su tüketimi, her 20 yılda 2 kat artmaktadır. Bu oran nüfus artışının 2 katından daha fazladır. Halen birçok ülke, su kıtlığı tehlikesinde olup 1.4 milyar insan temiz içme suyu kaynağından yoksundur.
  • Tüm dünyanın üçte ikisi, yetersiz ve dengesiz beslenmektedir. Dünyanın en zengin ilk üç kişinin serveti, Dünya’daki en yoksul 48 ülkenin ulusal gelirinden fazladır. En zengin 225 kişinin toplam serveti, dünya nüfusunun yarısının yıllık gelirine eşittir.
  • Dünyanın en büyük şirketlerinin 222`si, ilk 50 şirketin 34`ü ABD` ye aittir. Dünya nüfusunun %5`ine sahip ABD, dünya kaynaklarının %40`ını tek başına kullanmaktadır’.

Giderek büyüyen çevre sorunları, artık toplumsal ya da ulusal politikalarla çözülemeyecek boyuta eriştiğinde, uluslararası bir çabanın gereksinimi kendiliğinden ortaya çıktı. Bu çabanın devamında, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün, 1972 yılında İsveç‘in başkenti Stockholm‘de 133 ülkenin ve 20.000’den fazla insanın katılımı ile düzenlediği zirvede, 5 Haziran gününün, "Dünya Çevre Günü" olarak anılması oybirliği ile kabul edilmiştir. İlgili tarihten bu yana, çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, tüm çevresel sorunlara halkın katılımını sağlayabilmek ve politik ilgiyi artırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinliklerle "Dünya Çevre Günü" kutlanmaktadır.

Ne yazık ki yetkililerin ve ilgililerin söylediği tüm güzel sözlere karşın, çevre sorunları, her yıl çığ gibi büyümektedir. Günümüzde ortaya çıkan küresel korona salgını da çevre sorunlarının bir yansımasıdır. Mevcut sorunların altında ciddi bir bilgi ve bilinç yetersizliği vardır. İnsanın doğayı rant ve talan alanı olarak görmesi, bilgi ve bilinç yetersizliğinin bir başka yansımasıdır. Bu yetersizlik, ne yazık ki tüm geleceğimizi olumsuz etkilemektedir. Dünya Çevre Günü, oluşan devasa çevre sorunlarına yönelik duyarlılığın ve farkındalığın yaratılması gereken bir gündür. İşte böyle bir günde, hem de sorumluluk taşıyan kimi meslek odaları ya da yerel yönetimler, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutlamayı tercih etmektedir. Oysa, böyle bir günü şenliğe dönüştürmek mümkün müdür? Oluşan devasa çevre sorunlarına ve bu sorunların yarattığı kirliliklere dikkat çekerken neyi ve nasıl kutlayabilirsiniz? Hem de söz konusu kirlilikten sorumlu bireyler ya da kurumlar olarak…

Çevreye yönelik duyarsızlık, çevre kirliliğinin önemli nedenlerindendir. Çevre sorunu denildiğinde, görsel kirlilikten çok, insanın halen anlayamadığı ve tüketim alışkanlığının hızla arttığı kirlilik olarak algılamak gerekir. Ciddi bir açgözlülük, üretmeden tüketmek, az çalışıp çok harcamak, doğal kaynakları bir araç olarak görüp ranta dönüştürmek, günümüzün en ciddi çevre kirliliği olarak karşımıza çıkmaktadır. İktidarların etrafında pervane olan, kim güçlü ise onun yanında nemalanmak isteyen sosyal çevreler hep olmuştur. Böyle bir durumda sürekli kaldırımları değişen, yolları kazılan, asfalt dökülen, madencilik faaliyetleri, enerji santralleri, imar ve kentsel rant alanları yaratmak üzere sürekli tahrip edilip tüketilen doğa ile birlikte dağ gibi oluşan çöp alanları ortaya çıkmaktadır. Kentlere karşı işlenen suçlar her birimizin gözleri önünde cereyan etmektedir.

Doğa sevgisi oluşmadan çevre bilinci gelişemez. Çevre bilinci felsefi bilinçten geçer. Felsefi bilinç de yeryüzündeki kaynakların sınırlı olduğunu, yaşamı ve geleceği buna göre planlamayı öngörmektedir. Doğa sevgisinden yana bir anlayış, çevre bilincini yaratabilir. Çevre bilinci ancak gelişmiş, kendisi ile barışık, öz güveni olan eleştiri ve öz eleştiri yapan insanlar tarafından sağlanır. Dünyaya gelen her bireyin bireysel ve toplumsal sorumlulukları vardır. Her bireyin kendisi ile birlikte diğer canlıların yaşam haklarına saygı göstermesi beklenir. Toplumsal sorumluluklar, aileden başlayarak yaşamın bütün alanlarından ulusal ve küresel sorumluluklara dek uzanır.

Sonuç olarak; Çevre sorunları, günümüzde doğa-insan ilişkisi ekseninde yeniden ele alınmalıdır. İnsanın her şeyden önce belirli bir bilgi ve bilince erişmesi ve aç gözlülükten kaçınması zorunludur. Yetkili ve ilgililerinde bu gerçeği görmesi gerekmektedir. Bugünün ve geleceğin kuşaklarına, duygusal ekolojik akıllarını kullanması öğretilmelidir. Bu da ancak çevre duyarlılığı ile eğitilmiş toplumlarda mümkündür. Dünya Çevre Günleri, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre bırakmak için çözümlerin arandığı, doğa ve çevre sevgisinin ve yaşam mücadelesinin yüceltildiği günler olarak değerlendirilmelidir. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün, öncelikle kendi kendimizi ve içinde yaşadığımız toplumu, çevre sorunları konusunda sorgulayabileceğimiz ve çevreye yönelik olumsuz davranışlarımızı gözden geçirebileceğimiz bir atmosferin oluşmasına katkı sağlamasını diliyoruz.

Unutmayalım, çevre de bizim, sorumluluklar da bize ait. Temiz bir çevrede barış, özgürlük ve umut dolu bir Dünya özlemiyle, gelecekteki ‘5 Haziran Dünya Çevre Günleri’ 

(kurum haberi)