Çanakkale Türküsü
Bugün Çanakkale Zaferi'nin ve şehitlerinin anma günü... Bugüne mahsus severek dinlediğimiz bir türkü var: Çanakkale Türküsü... Bu türküyü severek dinleriz, severek mırıldanırız da ancak bu türkü hakkında çok az şey biliriz...
‘’Çanakkale içinde aynalı çarşı, ana ben gidiyom düşmana karşı, of gençliğim eyvah’’ diye başlayan bu Çanakkale Türküsü sanılanın aksine bir Çanakkale türküsü değildir... ''Adana'nın yolları taştan'' türküsünün bir Çankırı türküsü, ''Şen olasın Ürgüp'' türküsünün bir Antalya türküsü olduğu gibi bu türkü de her ne kadar adı Çanakkale Türküsü de olsa bir Kastamonu türküsüdür.
Savaş öncesi İnebolu limanından binlerce askerimiz deniz yoluyla gemilerle İnebolu'dan Çanakkale'ye sevk edilir. Bu nedenle de Kastamonu bu savaşta en çok şehit veren illerimizden birisidir. Bu türkü de Çanakkale’ye sevk edilen ve orada da şehit olan Kastamonulu bir asker adına yazılmıştır.
Bu türkünün doğuş zamanının harp öncesine ait olduğu düşünülmektedir. Çünkü daha Çanakkale Savaşı başlamadan önce Çanakkale‛de harbe hazırlanan Kastamonulu askerler tarafından bu Çanakkale Türküsü'nün söylendiği bilinmektedir. Şöyle ki;
Araştırmacı yazar Emrullah Nutku’nun ‘’Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış’’ isimli eserinde bir mektup yer almaktadır. Mektubu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale‛den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der:
‘’Sevgili Anneciğim,
Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum. Mektebimizi alıyorlar, hastane olacakmış, bizi de İstanbul’daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; 'Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu' söyledi. Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. 'Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı' şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkaleden ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben. Beybabamın, sizin ellerinizi öper kardeşlerime selam ederim.
Oğlunuz Seyfullah.’’
Mektupta da görüldüğü gibi daha savaş başlamadan bu türküden bahsedilmektedir. Ancak savaştan sonra da bazı dizelerin eklendiği düşünülmektedir, ''Çanakkale'den çıktım başım selamet, Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet'' dizesi gibi...
‘’Ana ben gidiyom düşmana karşı’’ deyişi henüz gençliğe adım atmış, henüz çocukluğunu atlatmamışların deyişidir… Onların kimisi nişanlı kimisi evlidir… Bu gidişten analar babalar umudu kesmiştir… Ölmeden mezara koymuşlardır… Çünkü yaralanan ancak iyileşme şansı olmayan ya da içinde bulunulan koşullar itibari ile bakılamayacak, iyileştirilemeyecek Mehmetlerin acı çekmemeleri için daha ölmedikleri halde gömülmelerini (mecazi anlamda) anlatmaktadır… Çünkü cepheden cepheye sürülen Mehmetlerin ciğerleri çürümüştür kan kusa kusa…
Çanakkale Türküsü, sadece Kastamonu'nun, Çanakkale’nin değil Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e bu coğrafyanın bir türküsüdür. Çanakkale Türküsü sadece 1915 yılının değil son bin yılın türküsüdür. Çanakkale Türküsü bir milli mutabakat türküsüdür. Anadolu insanının, Anadolu coğrafyasının kaderinin türküsüdür... Cepheden cepheye sürülen gencecik insanlarımızın, Mehmetçiğin türküsüdür...
İşte bu nedenle öyle bir türkü ki bu türkü; bu türkünün Rumcası vardır, bu türkünün Makedoncası vardır, bu türkünün Arnavutçası vardır… Bu türkü ‘’Kâtibim’’ türküsü gibi, ‘’Bir dalda iki kiraz’’ türküsü gibi Osmanlı tebaalarının ortak feryadı ve ortak kültürü olarak yakın coğrafyada yaşamış her millet tarafından sahiplenilmiş, her millet kendi acısını, harplere gidip de dönmeyen evladının üzüntüsünü bu türkünün bir feryat, bir figan müziğine dökmüştür…
Aşağıda bu türkünün hem Türkçe hem de diğer dillerden değişik yorumlarını veriyorum... Türkünün bu yorumlarının hepsini dinleyin! Hatta defalarca dinleyin... Bu güzel türküyü dinlerken gözlerinizi kapatın, melodisini içinizi sızlatırken sözlerine odaklanın…
Sonra da gidin... Gidin işte, Çanakkale'ye gidin... Çanakkale içinde sıra söğütler altında yatan aslan yiğitlere gidin… O zamana, o alana, o muharebeye gidin ve o gencecik insanların neler yaşadıklarını, neler düşündüklerini hissedin... Sonra da hepsine dualarla teşekkür edin yürekten... Sonra da sarılın toprağınıza, sarılın vatanınıza, sarılın hürriyetinize…
Daha sonra da; bugünkü yazımda anlattığım gibi yurduna geri gelmeyenlerin, evine, barkına geri dönmeyenlerin, anasına, babasına, yavuklusuna kavuşamayanların hikâyelerini anımsayın, onları bir sonsuza kadar bekleyen anaları, babaları, çocukları, yavukluları, sevgilileri, eşleri hatırlayın... Sonra da bu türküyü dinlerken elinize bir mendil alın, ister hüngür hüngür ağlayın, ister usul usul ağlayın, ister için için ağlayın... Sonra da hepsine dualarla teşekkür edin yürekten... Sonra da sarılın toprağınıza, sarılın vatanınıza, sarılın hürriyetinize…
Çanakkale kahramanlarımıza, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum…
''Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah''