Osman Aydoğan


Tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun!

Tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun!


Bakmayın siz Can Yücel’in ''Hayatta ben en çok babamı sevdim’’ dediğine… Hayatta en çok babalar kızlarını sever, kızlar da babalarını…
Tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun!

Önce bir hikâye

80'ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen 45 yaşında ve saygın bir işi olan oğlu salonda oturuyorlardı. Hal hatırdan, çoluk çocuktan, havadan sudan sohbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu.

Yaşlı baba kargaya gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: '’Bu ne oğlum?'’ Oğlu şaşkın, cevapladı: '’O bir karga baba.'’

Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: ‘'Bu ne oğlum?'’ Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: '’Baba, o bir karga.’'

Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu: ‘'Bu ne?'’ Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü: '’O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?'’

Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti: '’Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?'’

Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümsemeye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi:

'’Bugün üç yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.'’

Hikâye bu kadar... Sanırım üzerine bir şey söylemeye gerek yok....

Yazılarım şiirsiz olmaz biliyorsunuz. İşte size Can Yücel'in güzel bir şiiri:

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim...

''Hayatta ben en çok babamı sevdim 
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk 
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek- 
Nasıl koşarsa ardından bir devin 
O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti 
Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi! 
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi 
Atlastan bakardım nereye gitti 
Öyle öyle ezberledim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu 
40'ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbul'a 
Bir helalleşmek ister elbet, diğ'mi, oğluyla! 
Tifoyken başardım bu aşk oyununu 
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu

En son teftişine çıkana değin 
Koştururken ardından o uçmaktaki devin 
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için 
Açıldı nefesim, fikrim, canevim 
Hayatta ben en çok babamı sevdim...''

Can Yücel’e sormuşlar; ''Neden hep babanıza şiir yazıyorsunuz, ona olan sevginizi anlatıyorsunuz?'' Can Yücel vermiş cevabını; ''Anneme olan sevgimi yazacak kadar şair değilim.''

Bana bir masal anlat baba

1993 - 1995 yılları arasında Şevket Altuğ'un başrol oynadığı ‘’Süper Baba’’ dizisinin sözleri Yavuz Turgul ve Cengiz Onural’a, müziği Cengiz Onural’a ait unutulmaz bir şarkısı vardı: ‘’Bana bir masal anlat baba’’. (Müziğin bağlantısını yazımın sonunda veriyorum…)

Tam da o tarihlerde büyük kızım anaokuluna gidiyor, küçüğüm daha ufak… Ve ben o iki yıl boyunca hiç mi hiç evde değildim… Küçüğüm, benim yokluğumda elbiselerime sarılarak ''baba kokusu'' diye bırakmıyor... Aradan yıllar geçiyor, kızlarım liseye giderken ben yine iki yıl boyunca daha yine hiç mi hiç evde değilim… Evdeyken bile zaten eve hep geç gelip erken giderim, hafta sonu dâhil... Geldiğimde uykudalar, giderken uykudalar...

O ayrılıklarda hep bu şarkı gelirdi aklıma: ‘’Bana bir masal anlat baba… Anlatırken tut elimi, uykuya dalıp gitsem bile bırakıp gitme sakın beni.’’ 

Ve şarkı devam ediyor: ''Bana bir masal anlat baba, içinde tüm sevdiklerim, içinde İstanbul olsun.'' Öyle de oluyor, ben oralardan, uzaklardan geliyorum, bu sefer de kızlar bizleri bırakıp İstanbul'a üniversite okumaya gidiyorlar...

Ve bir gün eşim, ben evde bir süre kıvrandıktan sonra yut diye elime iki aspirin verip apar topar beni bir taksi ile en yakın hastanenin aciline yetiştiriyor… İlk tetkikler, doktor koşarak yanıma geliyor: ‘’Beyefendi, kalp krizi geçiriyorsunuz, ivedi size anjiyo yapacağız.’’ Zaman zaman bilincimi kaybettiğim operasyonda anjiyo yapıp, bir kalp damarına stend takıyorlar ve beni dört gün boyunca da koroner yoğun bakım ünitesinde tutuyorlar… Hastaneye yetişen kızlarıma doktor operasyon hakkında bilgi verirken küçük kızım düşüp bayılıyor… Doktor eşime hakkımda sorular soruyor son zamanlarım hakkında.. Eşim; ‘’düğün hazırlığı yapıyoruz, büyük kızımızı evlendiriyoruz’’ diyor…

Bakmayın siz Can Yücel’in ''Hayatta ben en çok babamı sevdim’’ dediğine… Hayatta en çok babalar kızlarını sever, kızlar da babalarını…

''Bana bir masal anlat baba
İçinde tüm oyunlarım
Kurtla kuzu olsun şekerle bal.

Bana bir masal anlat baba
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun güneşle ay.

Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni.

Bana bir masal anlat baba
İçinde tüm sevdiklerim
İçinde İstanbul olsun.''

Hani bugün de ‘’Babalar Günü’’ ya.. Anımsatmak istedim: Aslında her gün ‘’Anneler – Babalar Günüdür’’. 

''Bilmezdi ki oturduğumuz semti, geldi mi de gidici-hep, hep acele işi!!!''

''Bana bir masal anlat baba... Anlatırken tut elimi, uykuya dalıp gitsem bile bırakıp gitme sakın beni...''

''Bana bir masal anlat baba, içinde tüm sevdiklerim, içinde İstanbul olsun.''

Tüm babaların Babalar Günü kutlu olsun!